Kamboçya’nın Zavallı Kaderi…

Uzun zamandan beri merak ettiğim bir ülkeydi Kamboçya…. Sisli bulutlar arasında gördüğüm kadarıyla orada birşeyler hep kaynatılıyordu…Taaa çocukluğumdan beri KIZIL KHMER’lerin ismini haberlerden gazetelerden hatırlarım… Kimdir bunlar diye hep merak ederdim….

Temmuz 2003’te Kamboçya’ya gitmeyi başardım… Bulduğum bütün ülke tarihi ile alakalı yerli ve yabancı kitapları da seçip okumaya başladım.. Okudukca sis perdesi yavaş yavaş kalkmaya başladı Kamboçya üzerindeki….

Kamboçya bir krallık ve Kral Seyhanuk AMerika yerine Çin tarafını seçince Vietnam savaşı sırasında aslında kendi ülkesinin de sonunu hazırlamış oluyordu… Amerika zaten kendi desteğiyle yönetime getirdiği Mao sayesinde hem Pol Pot diktatörünü hem de güya Çin yardımı ile Kralı destekletiyordu… Hem Pol Pot, hem de kral Seyhanut aslında pis bir oyuna kurban gidiyorlardı ve maalesef olan sadece zavallı ve suçsuz Kamboçya halkına oluyordu…

B-52 bombardıman uçakları günlerce ülkeyi HALI BOMBASI adı verilen ne varsa dümdüz eden bomba stiliyle bombalanıyordu… İnsanların sorduğu tek soru vardı…. BIZ NE YAPTIK AMERİKALILARA????

Hatırlarmısınız? Çıplak bir kız çocuğu resmi vardır hepimizin hfızalarına kazınmış…9 yaşında bir kız çocuğu çaresiz ağlamaktadır yol ortasında ve yanında kaçanlar vardır … Amerika NAPALM bombası atmıştır…Ailesi ölen bu çaresiz kız çocuğunu GENE AMERİKALILAR KURTARIR ve kahraman gibi dünyaya reklam ederler olayı…. Kır kafasını sonra hastaneye götür ve haber yap bu iyiliği…..

Ne denebilir….Anlayana………..

10.07.2003

Haddini Bil Kardeş!!!

Kısa ve öz konuşmak bazen en iyisi…. Bir haddini bilmez çıktı geçenlerde çeşitli kendinin sahibi olduğu kanallarda ve koskoca ülkenin yöneticisine ağza alınmayacak laflar etti….

Beni kimin, nereden bulduğu devlet teşvikleriyle zengin oluşu ilgilendirmiyor… Herkes hesabını Yaradan karşısında verir derim….. Burada benim sorunum şu sadece…. Sevelim ya da nefret edelim, ülkeyi yönetenleri birileri yani buna HALK diyoruz, seçtiyse eğer, kimse kalkıpta arkasındaki güce güvenip atıp tutamaz…Tutamadı da bugüne kadar, bugünden sonra da tutulamaz…

Herkes haddini bilsin…….. Para herşey demek değil… Ne insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok…Ne elbiseler gördüm, içinde insan yok!!!! Ne büyük bir söz! Bilene.. bilene!

16.06.2003

Yunanlı’lar Bize 100% Düşman Mı?

Senelerdir aldığımız eğitimlerde, sadece Yunan vahşeti anlatıldı okullarda… Bu milletin bizim köylerimizi yakıp yıktıkları ve bizim de onları denize dökerek öcümüzü aldığımızı öğreniriz.

Yunanistan okullarındaki eğitimin de bunun diğer açıdan yapıldığı ortada. Onlara göre de Türkler vahşi, kan emici yarasalar ve iğrenç barbarlar olarak öğretilir.

Onlar bizi barbar bilir, biz onları vahşi biliriz….Bu böyle gider senelerdir.. Aradaki sınırlar olduğu ve birbirini görme,konuşma ve tanıma şansı olmadığı sürece bu düşünceler devam eder ve gider.

Son zamanlarda, iki ülke insanı da biraz kapılar aralanınca, diğer tarafa bakabilme imkanı yakaladı, Kıbrıs’ta açtığımız sınır kapısından binlerce Rum giriş yaptı, aramıza girme şansları oldu. Şimdilerde de Kıbrıs Rumlarına Türkiye’ye girebilme şansı verildi ve gelip ülkemizi gezebilme şansları oldu… Bizim onlara uzattığımız zeytin dalını YUNAN HALKI çok hoş karşıladı….Hatta ümitettiğimizden daha hoş…..

Bu barış yolundaki mükemmel gelişmeler, en son 2003 Eurovizyon yarışmasında meyvesini vererek, ilk kez Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin bize oy vermesi ile daha anlamlı bir noktaya ulaştı. Eurovizyon yarışmasında biliyorsunuz oyları halk veriyor…… Politikacıların fazla müdahele edemediği bu yarışma bence HALK DÜŞÜNCESİNİN BİR KANITIDIR.

Politikacıların olmadığı her yerde insanların anlaşabilme zemini bulunabilmektedir. Bir Yunanlı ile oturup konuştuğunuzda, birbirimize ne kadar yakın kültürler olduğumuz hemen kendini belli edecektir. Aynı şeylere güler, aynı şeylere ağlarız onlarla…

Uzanan barış eli halk tarafından karşı çevrilmemiştir… Ama gelin görün ki, birileri bundan nasıl ama nasıl mutsuz……. Bir kıvılcım atıp gene iki dot milleti birbirine düşürmezlerse yanıma gelin….

Kardeşçe bir dünya dileğiyle…….

27.05.2003

Çin Ve Basitleştirilmiş Çince Sorunu

Çin alfabesi, 40.000 karakterden oluşmaktadır. Günlük konuşmada 4000 karakter kullanılır ve kitap okumak için de 10.000 civarı karakteri tanımak gerekmektedir.

Binlerce yıldan beri, çinliler bu alfabeyi kullanıyorlar. Bazı karakterlerde ufak tefek değişimler olmakla beraber, genel anlamda karakterler orjinalliklerini halen korumaktadırlar.

Son yüzyılda Komünist Parti başa geçtikten sonra özellikle, alfabenin nedense ÇOK ZOR OLDUĞU iddia edilmeye başlanır. Eğitim sisteminde çok köklü değişiklikler yapılır. Alfabede, zor olduğu düşünülen karakterlerin BASİTLEŞTİRİLMESİNE başlanır.

Çincede karakterler, yazarken kaç kere elinizi kaldırırsanız o kadar vuruş sayılarak, karakterin vuruş sayısı ortaya çıkar, bazı karakterleri yazarken 12-13 tane vuruş yapmak gerekmektedir.

Komünist Çin Partisi, bütün ülke sorunlarını birer birer çözerken, aşfabe sorununu da çözmeyi ihmal etmemiş ve hemen bu sorunu çözmeye koyulmuş…. Zor olduğunu düşündüğü tüm karakterleri elden geçirip, okullarda zorunlu okutmaya başlamış.

Bu alfabe yobazlığına Hong kkong ve Tayvan karşı çıkarak, eski karakterleri korumaya devam etmiş. Bugün Tayvan ve Hong kong’da kullanılan bazı karakterleri maalesef küçük çinliler okuyamamakta….

Alfabedeki değişiklik, bugün için sorun değil ama birkaç nesil sonra insanlar atalarının okuyup yazdığı yazıları okuyamaz hale gelecekler… Kimin faydasına acaba bu? Çin’i bu kadar seven bir parti olsa, Komünist Partisi böyle bir karar almazdı diye düşünüyorum çünkü alfabenin yozlaştırılması, aslında kimseye, kuruş fayda sağlamıyor. Sadece bir amaca hizmet ediyor ama o da Çin Halkının amacına değil…

Burada fazla detaya girmek istemiyorum. Çin alfabesi benim kanaatimce mükemmel bir resim alfabesi ve olduğu gibi kalmalı derim ben.. Ama ben derim çünkü benim çinlilere bir garezim yok.. Eğer olsaydı o zaman alfabelerini de değiştirirdim, elbiselerini de, dillerini de, kültürlerini de…..

Çin halkı bize çok benziyor.. Kültür olarak ta, yaşantı olarak ta… Onlarla da birileri hep uğraşıyor ya hayırlısı bakalım :)))))

Saygılarımla

22.05.2003

Çin’de İsim Yozlaştırma Sistemi

Senelerdir Çin’e giderim.. Senede bazen 5-6 kez gittiğim olur. Genelde her seyahatte bir ya da birkaç şehir ve kasabayı dolaşırım.

1991’den beri gittiğim bu ülkedeki değişimi de yakından izlemeye çalışıyorum. Koskoca Çin devleti gelişirken, neleri kaybediyor noktasında özellikle araştırma yapıyorum….

Dünyaya ekonomik anlamda kafa tutan Çin’de iyi gitmeyen bazı noktalar var… KÜLTÜR YOZLAŞMASI… Emperyalist güçler, savaşla yıkamayacaklarını düşündükleri çinlileri, içten yıkma planları yapıyor, hemde planlı olarak, uzun zamandan beri….

İlk yapılan hareket, çince isimlerin zor olduğunu iddia ederek, her çinliye bir İNGİLİZ ismi vermek olmuş. Bugün denebilir ki, her çinlinin, bir çince ismi, bir de ingilizce ismi var… Mesela “Wu Wen Ying” adındaki bayanın ingilizce ismi “Lucy Wu”, “Chi Shi Quan” adındaki erkeğin ingilizce ismi de, “Simon Chi”….

İsimlerin ingilizcesi bulunurken özel bir sistem yok, herkes ingilizce isim katalogundan kendine isim beğeniyor ve bunu kullanmaya başlıyor. Bu isim değiştirme olayının arkasında kim var diye düşünmenize gerek yok, İNGİLİZCE KURSLARINDAKİ YABANCI ÖĞRETMENLER…… Hem ingilizce öğretiyorlar, hem de çinlilerin ismini değiştirerek, onları ingiliz kültürüne kısa yoldan sokmuş oluyorlar. İnanılmaz gibi gelebilir ama ingilizce ismini seçen çinlilerin çoğu, aldıkları ismi taşıyan tarihteki ünlü ingilizleri okuyarak, biraz daha ingiliz hayranı olup , çin özlerini kaybetmeye doğru adım adım gidiyorlar…

İsim değiştirmek bu kadar da tehlikeli değil denebilir… İyi ama bir insanın ismini değiştirmek gibi mantıksız bir hareket kime ne fayda sağlar? Adamın adı Chi olsun, bu ismi telafuz etmeyi öğrenme nezaketi gösteremezmiyiz? Niçin Chi Beyin ismini değiştirmesini istiyoruz? Bu kadar kaba olmamız gerekmiyor.. Chi Abi, senin ismini telafuz etmek çok zor ya! Gel sana bundan sonra Abdurrahman diyelim!…..Kim ister bu mantıksız isim değiştirme olayını? Tabii ki İngilizler…. Onlar uğraşamazlar Sheng, Wong vs isimlerle, rahatsız olurlar…Değiştirin kardeşim! derler…..

İnsanın ismi ne olursa olsun, onu olduğu gibi kabullenmek şarttır. Adamın adını telafuz edememek sizin sorununuzdur, ailesi ona bir ismi verirken kusura bakmayın ama sizin telafuz edemeyeceğinizi hesap etmek zorunda değildir.

Çinliler bir an evvel bu yozlaşmadan kendilerini kurtarmalıdırlar… Yoksa gün be gün emperyalist güçlerin hayallerinin gerçekleşmesine hizmet edeceklerdir.

Bir ülkeyi savaşla yıkamıyorsan, içten yıkacaksın – EMPERYALİST ATASÖZÜ

İçten yıkılmaya çalışan ülke acaba sadece ÇİN mi? ACABA?

22.05.2003

Karafatma, Kara Fatma Mı?

Son zamanlarda, Türkçedeki ilginç kelimelere kafayı takmış durumdayım…Neden bazı kelimeler özel bir şekilde kullanılıyor diye?

Hamamböceğine, KARA FATMA deniyor mesela….Ne alaka var Fatma ile böcek arasında? diğer sorum da, neden KARA ve FATMA birarada bir kalıp halinde kullanılıyor?

İşin aslını araştırınca çok derinlere gitmeye başlıyor olaylar. Burada KARA FATMA denilen böcek aslında hamamböceği denildiği zaman en kolay anlaşılabilecek bir böcek türü…Birileri FATMA adında birini sevmediği ve nefret ettiği için de KARA FATMA diyerek hem o Fatma’ya, hem de onun KARA oluşunla dalga geçmiş oluyorlar…

Burada bahsi geçen Fatma, çok acı bir gerçek ama İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in kızı Fatma… Fatma düşmanlığı aslında islam düşmanlığı… Araplara da pislik atılacak ya arada….o yüzden de KARA kelimesi kullanılarak, bir taşla iki kuş vurulmuş olunuyor..

Türkçemizde kullanılan kelimeleri bazen dikkat ederek kullanın….kelimelerle oynamak lazım…Bazı kelimeler bilinçsiz kullanılırken, bir şekilde birilerinin amacına hizmet edilmiş olunuyor….

Şimdi bu hamamböceğinin ismine, KARA NEJLA denilmesi ne kadar anlamsızsa, KARA FATMA demekte o kadar anlamsız… üstelik ortada kullanılan bir insan ismi olması daha da acı….

Şeker Bayramı da başka bir tarhana çorbası…… Ramazan Bayramı kimi neden rahatsız etti ki acaba bu şekilde bir isim kullanmayı uygun buldular…O amcalar boş durmuyorlar bilesiniz..Siz, mutlu mutlu, televizyon izlerken, onlar sizin beyinlerinize, bilinçli bir şekilde bunları sokuyorlar…

Uyanalım arkadaşlar…Bu dil bizim ve bunu bu kadar oyuncak ettirmeyelim düşmanlarımıza…..Lütfen ilerleyelim Beyler!!!!

21.05.2003

Bazı Ülkeler İçin Çok Önemli Bir Not!

Birçok ülkeye girişte, üzerinizde ne kadar para olduğuna dair bir soruyu cevaplamanız gerekmektedir. Çoğunlukla buraya, ben de dahil olmak üzere, yanımızdaki paranın belkide yarısını sadece yazıp geçeriz, mantık şudur, benim üzerimdeki parayı neden onlara tamamen bildireyim ki? diyelim 2000 USD yanımızdaysa, biz 500 USD yazarız..

Diyeceksiniz ki, bunda ne var sorun olacak? O zaman size aklınızın almayacağı bir olayı haber vereyim de şaşırın….

Sırbistan gümrük polisleri, Avrupa’da çalışan işçilerimizin , sınır girişlerinde beyan ettikleri miktara bakarak, sınır çıkışında tüm paralarını arıyor ve kayıt haricinde çıkan tüm paralarına el koyuyor. Diyelim yolcumuz üzerindeki parayı 2000 Euro pşaral bildirdi ve ülkeden çıkarken üzerinden yapılan aramada 10.000 Euro çıktı, 8.000 Euro’ya el konuluyor.. Yapacak bir şey de maalesef yok çünkü üzerinizde olduğunu beyan edip, imzaladığınız miktar sadece 2.000 Euro… Demek ki bu diğer kısmı GAYRİ RESMİ bir şekilde kazandınız diye düşünüyor ve el koyuyor UYANIK SIRPLAR…

Haa bu arada, sadece Sırpların bu yolla elde ettikleri gelir, sadece TÜRK İŞÇİLERDEN, BİR MİLYON EURO…………..

Ağlamak istiyorum……………..

Siz siz olun şu uyanıklara kuruşunuzu kaptırmayın……..

18.05.2003

Fulya Gürses’e….

Bazı insanlar vardır, sessizce yaşarlar… Ne faydaları vardır insanlığa , ne de zararları….Bazı insanlar ise, dolu dolu yaşarlar….Hayat onlar için bir oyun alanıdır.. Üretirler, üretirler ve yine üretirler….

İşte böyle üretken bir insandı Fulya….. Çok genç yaşta kaybettik onu… Kızasık hayatına çok şey sığdırdığına ben şahitlik ederim…. Hiçbirşey yapamadı denemez çünkü bana çok şey kazandırarak gitti aramızdan…

Fazla yazmayacağım… Yeri dolmayacak biliyorum… ama FULYA GÜRSES KÖŞESİ site varoldukça hep kalacak yerinde….

Dostlar sağolsun………

4.05.2003

Sars Nedir?

 SARS hastalığı, Corona Virüs adı verilen bir çeşit Zatürre virüsünden kaynaklanmaktadır. Corona virüs ancak elektron mikroskobuyla görülebilen ve 100.000 tanesi yanyana geldiğinde sadece 1 milimetre büyüklüğünde bir yeri kaplayan virüslerdir.

Hastalığın nasıl çıktığı henüz anlaşılamamıştır fakat bir çeşit değişime uğramış grip virüsü olarak tanımlanmaktadır. Hastalığın belirtileri 38 derece üzeri ateş, nefes daralması, halsizlik gibi gribal özellikler taşımaktadır. 10 gün içerisinde tüm akciğeri kaplayan virüs, nefes almayı zorlaştırdığı için hastalar cihazlara bağlanarak nefes almaları ancak sağlanabilmektedir.

Hastalığın en önemli tehlikesi tanımının bile tam yapılamaması ve bugüne kadar denenen tüm antibiyotiklere karşı olumsuz yanıt vermesidir. Hastalığa yakalanma direk virüsle temas şeklinde olmaktadır, bu da hapşırma, veya hastadan nefes veya öksürük yoluyla direkt temasla olmaktadır. Bugüne kadar SARS hastalığından ölenlerin %40’ı sağlık çalışanlarıdır ve maalesef ilk kurbanlar,hastalığın tam tesbitini bilemeyenler olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü doktoru URBANİ de, Vietnam’da bu hastalığa yakalanıp vefat etmiştir. Hastalığa verilecek isimlerden biri de URBANI VIRUS’tur.

Hastalıktan korunma çareleri maske takmak, ellerin özellikle sabunla ve sıcak suda en az 20 saniye yıkanması ve hastalardan mümkün olduğunca uzak kalmakla mümkündür. Hastalığın sebebi olan virüsler o kadar küçük ve tehlikelidir ki, hapşıran bir hastadan çıkan zerrecikler maske takmış birinin göz retinasından bile vücuda girebilmektedirler. Virüs açık havada 3 saat yaşayabilmektedir ve bugüne kadar hayvanlar ve bitkiler yoluyla geçmediği belirlenmiş ve aksi iddia henüz ortaya atılmamıştır. Uzakdoğudan gelen ürünlerle de bulaşması mümkün değildir çünkü 3 saat içerisinde insan bedenine giremeyen virüs zaten ölmektedir.

Ülkemizde henüz SARS vakasına rastlanmamıştır. İstanbul’da Haseki ve Cerrahpaşa Hastanelerinde özel odalar hazırlanmış ve SARS vakası olabilecek veya şüphelenen hastaların direkt bu hastanelere götürülmesi gerekmektedir. Bu hastanelerimizde özel eğitimli doktor ve hastabakıcılar gelecek hastaların tedavisine çalışacaklardır.

Hastalık özellikle Çin’de hızla yayılmakta ve karantina altına alınma suretiyle hastalığın yayılmamasına çalışılmaktadır.

Hastalığın özellikle 40 yaş üzeri ve bağışıklık sistemi güçlü olmayan hastaların ölümüne neden olduğu istatistiklerle ortaya çıkmıştır.

Dünya Sağlık Örgütü hastalığın merkezi olan uzakdoğuya gidilmemesini tavsiye etmektedirler, eğer çok önemli bir neden varsa ve gitmek zorunluluğu varsa maske takılması ve hijyene özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir. Virüs çok küçük olduğu için normal maskeler tam bir korunma sağlamamaktadır ve mikrop filtreli maskeler kesinlikle takılmalıdır.

Son alınan kararlarla, uçaklarda seyahat esnasında SARS virüsünün olduğu saptanan hastaların, uçakta oturduğu koltukların 2 ön ve 2 arka sırasındaki tüm yolcular da kontrolden geçirilmesi gerekecektir. Ayrıca seyahat sırasında daima hareket halinde olan hosteslerin de kontrolu şarttır.

Japonya’da insan vücudunun sıcaklığını ölçen cihazlar her köşeye yerleştirilmiş ve vücut ısısı 38 derece üstü olan herkes hemen kontrol edilmektedir. Bu hastalığın yayılmasına bir ölçüde engel olma noktasında, mantıklı bir çalışmadır.

Hastalığın henüz bir ilacı ya da tedavisi bulunmadığı için, yukarda belirtiğimiz gibi uzakdoguya seyahatlerin şimdilik askıya alınması kendi sağlığımız açısından çok büyük bir önem taşımaktadır….

En kısa zamanda bu beladan kurtulabilme dileğiyle……

28.04.2003

Irak Savaşındaki ‘Yalan’ Gerçekler !

İngiliz gazeteleri savaş sırasında kamuoyuna gerçek diye anlatılan olayların perde arkasını şöyle anlatıyor:

1 – Amerikalılar yaralı er Lynch’i Irak ordusu Nasıriye’den çekildikten sonra hiçbir korumanın bulunmadığı hastaneye gidip almışlar. Ancak biraz gerçekçi olsun diye; yaralı hatta felçli hastalara bile kelepçe vurmuşlar.
2 – İngiliz asker Eric Walderman, Ümmü Kasr’da yerde delikler açılmış bir miğferi başına geçirip “4 kurşun kafama geldi ancak miğferi delemedi ölümden kılpayı kurtuldum” diye gazetecilere poz vermiş.
Irak halkına özgürlük getireceği vaadiyle işgal eden Amerika ve İngilizler’in kahramanlık yalanları birer birer ortaya çıkıyor.Times gazetesi, Amerikalı esir er Jessica Lynch’in kurtarılma öyküsünün, Amerikan ordusunun anlattığı bir kahramanlık öyküsü olmadığını bildirdi. Gazetenin Nasıriye’deki muhabiri, yaralı askerin tedavi edildiği hastanedeki doktorlarla görüştü. Amerikalıların kurtarma operasyonunun, Irak güçlerinin şehri terk etmesinden sonra gerçekleştiği belirtildi. Gazeteye göre, Amerikalılar, dört doktoru ve iki hastayı kelepçelerken esirleri ararken hastanenin koğuşlarını yerle bir etti. Kelepçelenen hastalardan birinin de serum takılı haldeki felçli bir hasta olduğu ifade edildi.
Times gazetesi muhabiri, Amerikalıların davranışlarının, er Jessica ve diğer hastaların hayatını kurtarmaya çalışan Iraklı doktorları incittiğini, öfkelendirdiğini anlattı.
Gazeteye göre, Irak askeri istihbaratının getirdiği Amerikalı kadın askere ilk müdahaleyi yapan ve hayatını kurtaran Iraklı doktor, “Amerikalıların anlattıkları, Sinbad hikayelerine benziyor, bir masal sadece” dedi. Habere göre Doktor Hariz el Husna “Irak’ta tıbbi bakım yokmuş, hastaneyi şiddetle savunuyorlarmış diye anlatıyorlar. Oysa burada doktorlar ve hastalardan başka kimse yoktu, onlara ateş açacak kimse yoktu” dedi.
BU DA İNGİLİZ YALANI
Öte yandan; İngiliz askerlerinin kahraman olabilmek için nasıl yalan söylediği de ortaya çıktı. Ümmü Kasr’daki çatışmalarda başına isabet eden 4 kurşun miğferi delemediği için hayatta kaldığını söyleyen İngiliz asker Eric Walderman’ın yalancılığı da belgelendi.
Askerler patlamamış bir anti-tank mermisini imha etmeye çalışırken Walderman’ın çantasının üzerinde duran miğferi de parçalara hedef olmuş.
Walderman bir süre sonra deliller açılan miğferi başına koymuş ve ölümden kılpayı kurtulduğunu söyleyerek gazetelere poz vermiş.
The Sun gazetesi olayı araştırınca işin yalan olduğu belgelenmiş… Kaynak= INTERNET HABER – 17 Nisan 2003

17.04.2003