Kore Savaşı Ve Lübnan

 Kore Savaşı’nı Çin açısından inceleyeniniz oldu mu bilmiyorum ama Çin’deyken çinli arkadaşlarla konuşma imkanım oldu bu savaşı…

Evet…Çin tarihinde de Türk askerlerinin o savaştaki KAHRAMANLIKLARI açık açık yazılıymış..Bunu duymak ne kadar gurur verici birşey.. Ama devam ediyorlar çinliler..ve soruyorlar; Amerikalıların kaçarken siz Türklere; “Geri çekiliyoruz! Bizi koruyun!” diye emir verdikten sonra siz canınızı kurtarmak adına bizim binlerce askerimizi öldürmüşsünüz…Kaçmak yerine orada kalıp kanının son damlasına kadar savaşmak…Bu kahramanlık güzel ama…KİMİN UĞRUNA????

Kore Savaşı’nda ölen Çin askeri sayısı bir rivayete göre 1 milyon civarındaymış. Amerika o coğrafyada gövde gösterisine çıkarken fedailiğini de BİZ üstlenmişiz… Koskoca Çin ordusu karşısında da kahramanca savaşmışız. Amerikanın prestijini kurtarmış ve elimiz boş kalmışız savaş sonrası…Kahramanlığımız savaştığımız düşmanlarımızın bile tarih kitaplarına geçmiş gerçi, bu da büyük başarı hani:)

Yıllardır avrupa ve amerika nereye isterse asker yollamışız… Göndermediğimiz nadir zaten.

Şimdi de Lübnan çıktı karşımıza…Bir taraftan İSRAİL….diğer taraftan her daim bizi arkadan vurmuş LÜBNAN……ve biz onları barışık tutmakla görevliyiz şimdi…Kelin ilacı olsa pkkyı yokederdi önce, gene bir sorunlu görev, gene kaçacak Avrupalı ve Amerikalı askerler ve gene kalacağız düşmanlarla başbaşa.. MEHMETÇİK canı pahasına ülkesinin gururunu kurtarmaya çalışacak…

Savaş olsa da olmasa da biz bir şey kazanamayacağız…BUNU YAZIN bir kenara…İşin ticari boyutu zaten hazırlanmış seneler öncesinden ve bize zırnık koklatılmayacak…

Kapalı kapılar ardında gene birşeyler alındı ve verildi ve asker göndermemiz kaçınılmaz artık..

Kahraman Mehmetçik umarım sıkıntı çekmeden dönmeyi başarır bu ne idüğü belirsiz ve iki tarafında ne olduğu belli olmayan savaştan…..Allah yardımcımız olsun!!!

5.09.2006

Çin’de Sansür

  Uzun zamandır Çin’e gidip geliyorum… Orada ofis açtım ve ofisin altyapısını bitirene kadar da burada yaşadım çinlilerle birlikte…Onları daha iyi tanıma şansım oldu bu sayede…

Bu yazımda sizlere Çin’deki devlet sansürü hakkında birşeyler yazmak istiyorum….Çin’de devlet çok ciddi bir sansür sistemi kurmuş durumda… Haber özgürlüğü diye birşey geçerli değil burada… Sadece yabancıların olduğu ortamlarda sansür yok görüntüsü veriliyor…

Uydu satellite sistemleri bir kere yasak. İzinsiz asla receiver kullanamıyorsunuz. Anında polis sizi yakalıyor. Kaçak uydu yayını kullananların hapse atıldığı maalesef doğru bir haber. Kendi yaşadığım eve uydu yayını almak istedim ve yüzlerce dolar para ödemem istendi avrupa kanallarını açtırmak istersem. Ücretsiz yayın paketini seçtim çaresiz…Orada da Hint, Pakistan kanalları sadece çıkıyor 🙂

Haberleri izlerken bile uydudan özgür değilsiniz. Diyelim Çin ile alakalı bir olumsuz haber yayınlanıyor…anında yayın kesiliyor ve o haber geçinceye kadar birşey göremiyorsunuz sonra düzeliyor yayın… Burada Çin aleyhine hiçbir haberi öğrenmeniz mümkün değil… Sansürlenen haberlerden bir tanesine örnek vereyim. Guangzhou eyaletinde yağıilardan seller olmuş ve 48 kişi ölmüş…Bu haberi de internetten öğrendim sonra..Haberin içeriği sadece bu….

Bizim Türkiye’yi bir de düşünelim şimdi… Haber özgürlüğünün sınırsızlığını hatırlayalım.. Adam yol kenarında kaza yapmış kanlar içinde kameramanlarımız zoom yaparak çekerler adamı… Bir olay olur bütün dünyaya en ince detayıyla ulaştırırız.. Kendimizi deşifre etmekte üstümüze yoktur bizim. Herşeyi ama her şeyi göstermek gibi bir fantazimiz vardır. Bazı şeylerin toplum sağlığını bozabileceğini asla düşünmeyiz biz…

Bir tarafta Çin sansürü, diğer tarafta Türk Haber özgürlüğü… Acaba hangisi normal olan? Yoksa en mantıklısı ortası mı dersiniz?

8.08.2006

İsrail’e Kim Dur Diyecek?

 Her gün haberlerde İsrailsiz bir gün geçmiyor….Kendimi bildim bileli de bu böyle.. Dünyanın bir ucuna gitsem de haberlerde değişmeyen tek konu İsrail’deki olaylar…İsrail oraya saldırdı, Hizbullah burayı bombaladı….. Nedir bu dünyanın çektiği İsrail’den?

Vadedilmiş topraklar adıyla kurdukları bugünkü İsrail, kurulduğu günden beri genişleme derdinde… Toprak toprak dediler ve sonunda topraklarına kavuştular ama yetinmiyorlar ellerindeki topraklarla maalesef….

ABD ve Avrupa Birliği de zaten İsrail’e çalışmaktan kendi sorunlarını çözecek durumda değiller… Amerika’daki yahudi lobisini bilmeyeniniz yoktur zaten… Başkanları bile onlar seçer, destekler, gerekirse de yokederler (Kennedy suikastı gibi)…

Şimdilerde de sorunlar artarak devam ediyor ortadoğuda…Sorunların arkasında kimin olduğunu söylememe gerek yok… Açgözlü İsrail bahane üreterek,kendi yaptıklarını hiçe sayarak bombalamaya devam ediyor suçsuz insanları….

Kim durduracak bu vahşeti? Nereye kadar seyretmek zorundayız bu saldırıları? Devletimiz neden sessiz kalıyor bu duruma?

İt ürür kervan yürür misali bizler konuşup duruyorken onlarca günahsız çocuk şu an bombalar altında can vermeye devam ediyor….

Nerede insan hakları savunucuları merak ediyorum?????

31.07.2006

Dünya Kupasında Şike Var!

 Yurtdışındayken başlayan Dünya Kupası maçlarını seyretmek kafa dağıtmam için ideal bir yol. Türk milli takımının bir sürü kirli oyunlar sonunda dünya kupası elemelerinden çıkarılmamasını bir kenara bırakıyorum….
Katılan takımlara şöyle bir bakar mısınız?
Mesela Ivory Adaları?
Mesela Angola?
Ya Togo?
Trinidad Tobago peki?
Bu ülkelerin hangileri bizim milli takımdan daha güçlüdür sizce?
Her dünya kupasında Japonya,Kore,İran fiks vardır mesela..Bunlar bizden çok mu güçlüdürler?

Biz Avrupa’nın en güçlü takımlarıyla resmen savaşırken, bu takımlar ellerini kollarını sallaya sallaya her dünya kupasına katılmaktadırlar… Hak mıdır bu şimdi?

400 metre koşusunda birine engeller koyuyorsunuz, diğerine engelsiz ve de 300 metre koş diyorsunuz…Kazanacak ve kaybedecek olanlar belli değil midir en başından?

Bu dünya kupasını artık küçük harflerle yazacağım. Avrupa Kupası bile bundan çok daha adil bir kupa bence…En azından güç dengesi olan bir kupada oynuyorsunuz burada……

12.06.2006

Kurtlar Vadisi Irak Filmi Çin’de!!!

 Çin’de sokaklarda dolaşırken, Kurtlar Vadisi Irak Filminin DVDsi ile karşılaştığımda nasıl mutlu olduğumu anlatamam sizlere… Düşünsenize binlerce kilometre uzakta bizim filmimiz buralara kadar gelmiş ve satılıyor her yerde…

Kurtlar Vadisi dizisini Türkiye’deyken niye yalan söyleyeyim ne izledim ne de serisine müptelaydım. Arkadaşlarımın perşembe akşamlarını iple çektiklerini hatırlıyorum da şimdi… Acaba iyi mi ettim kötü mü ettim seyretmemekle diye düşünüyorum…

DVDyi hemen aldım görünce sokakta.. Çince altyazılı.. Çekim süper. Hikaye bazı küçük mantıksal hatalar içerse de buradaki çinlilere oldukça faydalı dersler verecek bence. Öncelikle islamiyeti vahşi gösteren batılıların bu filmde öteki yüzlerini de görme şansını bulacaklar çinliler.

Filmi zevkle seyrettim ve en kısa zamanda birkaç kopyesini alıp buradaki arkadaşlarıma da hediye edeceğim :))

Amerikalıların neden bu filmi yasaklamaya çalıştığını şimdi daha iyi anlıyorum. Adamlar boşuna senelerdir FİLM ENDÜSTRİSİ ile fikirlerini evlere kadar sokmuyorlar….

8.06.2006

F Klavye Ve Q Klavye

 F KLAVYE

Tarihçe
F klavye düzeni 1943 yılından başlayarak yapılan çalışmaların sonucunda ve 20 Ekim 1955 tarihinde Türkçe yazmada çok daha kolaylık sağlamak için oluşturdu. (1)
Hürriyet gazetisinden Hüseyin Gönüllü’nün F klavyenin babası İhsan Yener’le yaptığı söyleşiyi aynen aktarıyorum. (2)
H.G.: -F klavye nasıl ortaya çıktı?
İ.Y.: -“1946’dan itibaren Türk dilinin özelliklerine uygun, standart bir klavye geliştirilmesi için resmi makamlara yazılar yazdım… ‘Bilimsel bir klavye yapın, sizin yaptığınızı kabul edelim’ dediler. Yabancı uzmanların da bulunduğu bir komisyon kuruldu. Türkçe’de kullanılmakta olan tüm kelimelerin istatistiğini TDK’nın kılavuzundan yararlanarak çıkardık. 29934 kelime içinde hangi harften kaçar adet bulunduğunu tespit ettikten sonra, parmakların fiziksel güçleri ve hareket özelliklerini de esas alarak harfleri yerleştirdik. Ellerin kullanım yüzdesini de hesaba katarak yaptığımız klavyede sol el yaklaşık yüzde 49, sağ el de yüzde 51 oranında kullanılacak şekilde harfler yerleştirilmiştir. türkçe’nin fonetik özelliğine uygunluk açısından sesli harfleri sol elde topladık… Gümrük kanunlarına ‘bundan sonraki ithalat standart Türk klavyesine uygun olacak’ diye bir madde kondu.”
H.G: —Direnen olmadı mı? Maliyeti nasıl karşıladık?
İ.Y.: T-ürkiye’de o zaman 40 bin kadar yazı makinesi vardı. Biz, 40 bin yazı makinesini bırakalım dedik. Biz, geleceği kurtaralım dedik, tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi.
F Klavyenin Üstünlükleri
Türkçeye en uygun klavye olan F klavye (pek çoğunun dediği gibi Ef klâvye değil, harflerin Türkçe okunuş biçimine göre Fe klavye) uzun çalışmalardan sonra daktilolarda en kolay, en hızlı ve hatasız yazmak amacıyla üretilmişti.
Türkçe’de çok sık kullanılan seslerin karşılığı olan harflerin “F klavye”de kolay ulaşılabilecek yerlere yerleştirildiğini, Türkçe’deki harflerin kullanılma oranları, ünlü-ünsüz ses ilişkileri, hece ve söz yapısı, parmakların kuvvet, yetenek ve işleklikleri göz önünde bulundurularak üretilen ‘F klavye’ bu özellikleri bakımından Türkçe’ye uyduruk ‘Q klavye’den çok uygundur.
Türkçe sözlerde çok sık kullanılan seslerin karşılığı olan harfler bu klavyede en kolay ulaşılabilecek yerlere serpiştirilmişti. Yaklaşık 30.000 Türkçe sözün ölçü alındığı bir değerlendirmede a harfi 26.323, e harfi 16.308, k harfi 13–542, i harfi 13.384, m harfi 11.263, l harfi 10.496, t harfi 9–669, r harfi 8.698 kez geçmekteydi. (Bunlar Türkçede en çok kullanılan harflerdir). Bu oran göz önünde bulundurularak söz konusu harfler, F klavyede en uygun yerlere yerleştirilmişti.
Q klavyede ise en çok kullanılan harfler tabir caizse klavyenin en ücra köşelerine dağıtılmış durumdadır. Buna karşılık, Türkçede 30.000 sözde sadece 125 defa geçen ve en az kullanılan harf olan j harfi, Q klavyede en uygun yere konulmuştur. F klavyede bu harfin yerinde Türkçede en fazla kullanılan ünsüz olan k harfi bulunmaktadır. (3)
F klavye nasıl yararlar sağladı? Sorusuna İhsan Yener’ şöyle cevap vermiştir:
“1955’ten itibaren uluslararası daktilografi ve steno yarışmaları başlamıştı. Hemen biz de başvurduk ve 1956’da dâhil olduk. Öğrencilerim bu şampiyonalarda 28 defa dünya birincisi oldular. Bu birinciliklerin 14’ünde dünya rekoru kırıldı. Hatta fransızlar itiraz etmişlerdi ilkinde, ‘Türkler yarışma için özel olarak tertip edilmiş bir klavye kullanıyorlar’ diye. 6 saat süren tartışmalardan sonra, fransızlar’a ‘siz de yapın o halde özel bir klavye’ dediler.” (4)
2003 Dünya Bilgisayar ve Stenografi Şampiyonası’na “F klavye” ile katılan Türk yarışmacıları takım halinde dünya 2’ncisi olmuşlardır. (5)
Türkçede genel olarak sessiz harfler ve sesli harfler sözcük / tümce içinde hemen hemen eşit sayıda bulunduğu için, klavye bu harfleri her iki ele de eşit miktarda dağıtır. Bu iş bölümü sayesinde yorulmak nedir bilmeden saatlerce tıkır tıkır yazı yazılabilir. (6)
Her iki elimizin en çok çalışan 6 parmağı ile yazmış olduğumuz tuşlara denk gelen harfleri yüzde 45 oranında kullanmak varken, neden bizim için daha zor ve yavaş yazmayı sağlayan İngilizlerin Q klavyesini kullanalım? “Q klayveye alıştım, F klavyede zorlanıyorum” diyorsanız, denemesi bir kaç dolara! (Klavye fiyatı) Yabancı bir klavyeye ne kadar sürede alışmışsanız, kendi konuşma dilimize göre dizilmiş olan klavyeye onun yarısı kadar sürede alışabilirsiniz. (7)

Q KLAVYE

Q klavyenin tarihçesi
Dünyada Q klavye olarak bildiğimiz tuş dizilimi aslında daktilonun icat edildiği ilk günden beri değişmedi. Neden tuşların bu şekilde dizildiği konusunda da çeşitli rivayetler olmasına rağmen şimdilik en yaygın kabul gören hikâye şu: Yazı makinesinin mucidi olan Christopher Latham Sholes, 1867’de cihazın patentini alarak ilk çalışan örnekleri ortaya koyduğunda cihazın tasarımından kaynaklanan mekanik bir sorunla karşılaşır. İcat ettiği yazı makinesinin harfleri kâğıda basmak üzere kullandığı mekanik harf kolları, kapalı bir kutunun içinde yer almaktadır ve iki kol birden kâğıda doğru havalandığında içerde sıkışmaya neden olmaktadır. Sholes bu problemin çözümü için, kullanıcının yazım hızını yavaşlatmak üzere harflerin yerlerini alabildiğine karıştırarak en çok kullanılan harfleri elin en zor ulaşabileceği yerlere yerleştirmeyi uygun görür ve Q klavye adını verdiğimiz harf dizilimi ortaya çıkar.
Yani Q klavye 1873’te mühendisliğe aykırılık abidesi olarak tasarımlanmıştı. Daktiloların hızlı yazma nedeniyle sık sık bozulmasına çare olarak geliştirilmişti. Daktilo kullananları olabildiğince ağır yazmaya zorlamak için olmadık hilelere başvurulmuş, en çok kullanılan harfler klavyenin her sırasına dağıtılmış, (sağ elini kullanan insanları zayıf ellerini kullanmak zorunda bırakacak şekilde) harfler solda toplanmış.
Daha sonra bilgisayarlar çıkıp tuşların hızlı yazma nedeniyle bozulma sorunu ortadan kalktığında bile Q klavye yaygınlaştığından bu standart korunmuştur. (8)
Türkçede genel olarak sessiz harfler ve sesli harfler sözcük / tümce içinde hemen hemen eşit sayıda bulunduğu için, F klavye bu harfleri her iki ele de eşit miktarda dağıtır. Bu iş bölümü sayesinde yorulmak nedir bilmeden saatlerce tıkır tıkır yazı yazılabilir.
Q klavye yavaş yazmak için tasarlandığından bu avantajların hiçbirine sahip değildir. Bu yüzden el, Türkçe karakterlerde hem F klavye hızına yetişemez, hem de herhangi bir ele fazla yüklenme olduğu için çabuk yorulur.
Serce ve yüzük parmakları elimizin en “afonksiyonel” parmakları olmasına karşın Türkçede en fazla kullanılan harflerden biri olan ” a ” q klavye´ de sol serce parmağına denk gelir. Yine q klavye için; Türkçe´de en az kullanılan harflerden biri olan ” j ” elin en aktif parmağı olan sağ işaret parmağına denk gelmektedir.
Bunun gibi bin bir dezavantaj sayılabilir. Türkçede birçok sözcük q klavye için en pasif parmaklara dağılır. Bu yüzden q klavyede 10 parmak Türkçe karakter girmek deveye hendek atlatmaya benzer.” (9)
Q klavye ingilizce için de uygun değildir.
Q klavyenin daha iyi alternatifleri olabileceğini düşünenler de olmamış değil. Örneğin Washington State Üniversitesinden Prof. Dr. August Dvorak, 1932 yılında İngilizce’de çok kullanılan harflerin klavyenin en kolay ulaşılabilir yeri olan orta sırasına toplandığı bir klavye dizilimi önerir. Dvorak’ın araştırmalarına göre, sekreterlerin parmakları gündelik yazı işleri sırasında Q klavyede 16 mil yol alırken Dvorak klavyesinde sadece 1 mil yol almaktadır.
Ancak daktilo ustalarının, Q klavyeye olan mevcut alışkanlıkları, üreticilerin itirazı ve piyasanın Q klavye tarafından çoktan istila edilmiş olması ve 40 milyon daktilonun değiştirilme maliyeti ortaya çıkınca Dvorak’ın klavyesi yayılamaz ve kaybolup gider. (10)
Yazar Emre Aköz şöyle diyor. “-Gençler bana mail atıyor: “16 yaşındayım, 6 yaşından beri Q kullanıyorum, çok da hızlı yazıyorum.” Yanlış. Farkında değiller. Kesin veri var elimizde: F klavyeyi 10 parmak yazan bir Türk’le, Q klavyeyi 10 parmak yazan Amerikalılara aynı İngilizce metin veriliyor. Amerikalılar dakikada 32–35 kelime; Türk 72 kelime yazıyor!” (11)
F VE Q KLAVYELERE YÖNELİK ELEŞTİRİLER
— Q Klavye Evrenseldir.
Bu fikire yazar Yurtsan Atakan şu güzel cevabı veriyor:
Hıncal Uluç’un ”Q” savunusunda kullandığı temel argümanlardan biri de aynı yanılgıya dayanıyor. Dünya ”Q” klavye kullanıyor, diyor Sevgili Hıncal Uluç, o yüzden yurtdışına gittiğinizde deli danalar gibi ”F” klavye arayıp bulamayacağınız, hâlbuki eğer ”Q” klavye kullanıyor olsaydınız sürü sebil klavyeyi emrinize amade bulacağınız için ”F”yi atın, baştan ”Q” kullanın.
Aynı mantıkla iyisi mi biz Türkçe’yi toptan başımızdan atalım. Öyle değil mi ya, yurtdışına çıktığımızda derdimizi anlatacak Türkçe bilen biri arayıp bulamayacağımıza -eğer İngilizce bilseydik sürü sebil kişiyle iletişim kurabileceğimize- göre Türkçe’yi atalım, resmi dil olarak baştan İngilizce’yi kabul edelim. (12)
Benim bu konuda eklemek istediğim bir husus şudur: F klavye kullananlar genellikle bakmadan yazabilirler. Bu durumda sadece windowsta klavyeyi f yapmak yeterli olur.
—F Klavye Kullanmak Bizi Küresel Dünyadan Uzaklaştırır
Bu gibi bazı gerekçeler ise çok gülünçtür. Japonlar, Çinliler, Kiril alfabesi kullananlar bugün sırf kendi alfabelerini kullandıkları içi dünyadan kopmakta mıdırlar? (13)
—F Klavye Özgüven, Q Klavye Teslimiyet Sembolüdür.
HP Türkiye Genel Müdürü Şahin Tulga, SAP Teknoloji Günleri 2003’te Amerika’da aldığı eğitim sürecinden bahsederek düşünme eyleminin daima anadilde yapıldığını, bunun yaratıcılık ve özgüveni tetikleyeceğini, Türkçe için özel olarak geliştirilmiş F klavyenin de bu ana çıkış noktası nedeniyle özellikle kullanılması gerektiğini savunmuştur. (14)
—Bilgisayar Kullanımındaki Verimsizliğin En Büyük Etkeni İhsan Yener’e Göre Q Klavye
“Türk dilinin özelliklerine göre on parmakla-bakmadan klâvye kullanma yöntemi için çok verimli bir Standart Türk Klâvyesi 1955 yılından beri resmen varolduğu halde, İngiliz dili için 130 yıl önce (on parmak yönteminin bilinmediği çağlarda) belirlenen (ve Türkçe’deki binlerce sözcüğün yazılmasına olanak vermeyen) American Standard Code for Information Interchange (ASCII) klâvyeyi Dünya standardı zanneden ve buna eklenen, Türkçe’ye has 7 harfin, en kullanışsız yerlere bilinçsizce yerleştirilmesiyle oluşturulmuş klâvyeyi de Q Türkçe standardı olarak kabullenen kullanıcıların bu hususta bilinçsiz oluşları, bilgisayar kullanımındaki verimsizliğin en büyük etkeni olmaktadır.” (15)

SONUÇ

Bu yazıyı ülkemiz bilgisayar kullanıcılarının zaman ve kaynak israfını önlemek amacıyla hazırladım. Verdiğim linklerde çok daha detaylı bilgiler bulabilirsiniz
Bilimsel araştırmaların sonuçlarından anlaşıldığı gibi Q klavye ingilizcede dâhil hiçbir dil için faydalı değildir. Bir klavyenin işlevselliği kullanıcının dilinde en çok kullanılar harfleri parmakların en rahat ulaşabildikleri yere yerleştirilmiş olmasına bağlıdır. Her dile göre ayrı klavye tasarlanması daha doğaldır. Türkçe için en uygun klavye Fe klavyedir.
Q klavye ile hızlı yazdığını iddia edenler F ile daha hızlı ve daha az yorularak yazacaklardır. Eğer denemek isterlerse 2-3 hafta 10 parmak f klavye programı ile günde 15 dakika çalışsınlar.
Üretici firmalar, talep edildiğinde dil ayrıcalıklarını gözönüne alarak, istenen her türde klâvye ile donanım ve yazılımlar üretip satmaktadırlar; yeter ki ithalâtçı, yerli üretici ve kullanıcı, klâvye konusunda bilinçli olsun satıcı tarafından dayatılan Q klavye karşı çıksın ve kendi dilinin klâvyesini istesin. (16)
F klavye uyduruk Q Türkçe klavyesinden, Dvorak klavyesi de Q klavyeden kat kat hızlı ve zahmetsiz yazmaya yugundurlar. Bırakın türkçeyi, isterseniz ABDli olun F klavye ile daha hızlı ve kolay ingilizce yazabilirsiniz. Bu durumun bilimsel olarak açıklaması yukarıda anlatılmıştır.
1990 ların ortalarına değin de herkes F klavyeye alışmıştı. Macintoshlar da F klavye ile gelirdi. Ama PC piyasası F klavyenin önemini kavrayamadı. Yüzlerce dolarlık bilgisayarları satanlar F klavyeyinin önemini düşünmediler. Bugün bilgisayar kullanıcılarının büyük çoğunluğu Amerikanın bile bırakmak isteyipte bırakamadığı Q Klavye kullanıcısı. Vakit geç olmadan F klavyenin yaygınlaştırılmasın sağlamalıyız. Zararın neresinden dönülse kârdır. Kaybedilen zaman asla telafi edilemez.

Kaynaklar.
1 http://www.turkdilidergisi.com/96/ievren.htm
2 http://dosya.hurriyetim.com.tr/harflerimiz/fklavyebabasi.asp
3 http://turkoloji.cu.edu.tr/DIL%20SORUNLARI/01.php
4 http://dosya.hurriyetim.com.tr/harflerimiz/fklavyebabasi.asp
5 http://www.gelisimplatformu.org/uye/uye_aktivite_print.asp?akt_id=1493
6 http://www.turkdilidergisi.com/96/ievren.htm
6 http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2001/temmuz/05/bilisim.html
7 http://dosya.hurriyetim.com.tr/harflerimiz/dhizlan2.asp
8 http://www.turkdilidergisi.com/96/ievren.htm
9 http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/yazici_dostu.php?kategori_id=19&soru_id=1304
10 http://dosya.hurriyetim.com.tr/harflerimiz/zbolukbasi2.asp
11 http://www.medyatava.net/fklavyeyazilar.asp?yazar=yurtsan+atakan
12 http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/nisan/27/bilisim.html
13 http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/mayis/04/bilisim.html
14 http://www.kongar.org/medyanotu/251_F_Klavye_Firtinasi.php
15 http://www.medyatava.net/fklavyeyazilar.asp?yazar=yurtsan+atakan
16 http://www.turkdilidergisi.com/96/ievren.htm

8.06.2006

Rus-Çin Yakınlaşması

 Dünyada dengeler hızla değişiyor. Bir dönem ABD-SSCB (Rusya) arasında gerçekleşen dünya dengesi, son yıllarda Çin’in de süper güç olması sonucunda değişti.

Şu anda Çin, Amerika, Avrupa Birliği, Hindistan ve Rusya arasında geçen bir denge durumu söz konusu. Amerika Hindistan’a yakınlaşır yakınlaşmaz, Çin de Rusya ile yakınlaşmaya başladı. 2006 yılını RUSYA YILI ilan eden Çin, elinden gelen her türlü gövde gösterisini yaparak Amerika’ya “Sen tek güç değilsin!” sinyalini veriyor. Rusya ise şimdilerde Çin ile görünmekten sıkıntı duymuyor. Putin, Çin’e giderek, enerji boru hattı için anlaşmalar yaptı.

Ruslar tarihleri boyunca, işlerine gelene yanaşmışlardır. Son dönemde bu Çin olarak netleşmiştir. Çin’de Amerika’ya karşı tavır aldığı için bu ortaklık işine gelmektedir. Kafadar ikili, en son yaptıkları açıklamada, İran’ın nükleer çalışmalarının kendilerini fazla ilgilendirmediğini söyleyerek de Amerika’yı yalnız bırakmışlardır.

Amerika ise Hindistan ile yakınlaşıyor son dönemlerde. Orta Asya’daki zengin maden ve petrol yataklarını Rus-Çin ikilisine kaptırmaya niyetli olmayan ABD, bir taraftan Hindistan ile yakınlaşırken diğer taraftan Japonya ile yakınlaşmaya devam ediyor. Japonların yüzyıllık hayali olan Orta Asya’ya açılma hayali bütün bu ülkelerin Orta Asya konusunda yakınlaşmalarının tek nedenidir. Kimse diğerine bu bölgeyi kaptırmaya niyetli değil ve savaş çıkarsa İran yüzünden değil, Orta Asya madenleri için çıkacaktır.

Bakalım süper güçler arasındaki bu alışveriş ne şekilde devam edecek�Umarım birileri salaklık yapıp savaş düğmesine basmazlar��

24.03.2006

Taksim`de Turist Olmak!

 Yurtdışından iş arkadaşlarım ülkemize geldiklerinde onları doğal olarak yemeğe götürürüm, yemeklerimizi tanımalarını isterim, kültürümüzü anlatırım onlara….

Geçenlerde Hintli ve İspanyol misafirlerim geldi aynı hafta içerisinde. İkisini de yemeğe götürmek durumundaydım, Hintli olan vejetaryen olduğu için, hem Türk yemeği olsun, hem de vejetaryen yemek olsun istediğimiz için Beyoğlu’ndaki Hacı Abdullah Lokantası’na götürdüm onları… Burada hem eski Türk mutfağından örnekler görecekler hem de yemek sonrası İstiklal Caddesi’nde dolaşıp vakit geçirecektik.

Yemek harikaydı. İkisi de gerçekten memnun kalmışlardı yemeklerden…. Çıktık, İstiklal Caddesi’nde ağır ağır yürümeye başladık, hem konuşuyor hem vitrinlere bakıyorduk, eğlenceliydi aslında bu yürüyüş…..Ta ki…..yanımdakilerin yabancı olduğu belli olduğu için….değişik tipli birileri hep bize yanaşıp içki içmek ister misiniz? Gece hayatı ister misiniz diye İngilizce sormaya başlayıncaya dek mutluyduk cidden….
– İstemiyoruz sağolun, diyorum gitmiyorlar….
– Teşekkürler kardeş, diyorum… Bir bakın giriş ücretsiz diye cevap veriyorlar, ne derseniz deyin size bir cevap hazırlamışlar zaten….

Yanımdakiler rahatsız olmaya başlamışlardı, Galatasaray Lisesi’ne varıncaya dek en az 5 kişi yanaşmıştı yanımıza bu şekilde!!!!

Çözüm olarak Fransız Sokağı’na kaçtık… Yabancılar için ilgi çekecek bir yerdi orası…Sokağa girdik ve birkaç yere bakıp, misafirlerimin seçtiği orta halli bir yere girdik. Gitar çalan bir genç ortama güzel bir hava katıyordu….

İspanyol arkadaş viski istedi, 17,5 YTL yazıyor menude… Ben cappuccino aldım , o da 6,5 YTL…Fiyatlar böyle bir ortam için kabul edilebilir diyelim…. Hintli bir şey istemedi içmek için….

Oturduk bir saat kadar ve hesabı istedik… 24 YTL hesap gelmesi gerekiyor değil mi? 2 içecek çünkü… Ama hesap 39 YTL geldi…Neden? 15 YTL ne parası? MÜZİK!!!! İtiraz etseniz ne değişecek? Benden çok İspanyol arkadaş sorun yaptı hesaba, dünyayı dolaşıyorum, ilk kez müzik için ekstra para istendiğini gördüm dedi…Haklıydı da….

Çıktık ve İstiklal Caddesi’ne geldik gene ve aynı tiplemeler etrafımızda dolanmaya başladılar.. Bir hata yaptım ve misafirleri ilginç olduğuna inandığım Çiçek pasajı’na götürdüm…Burada daha beter bir manzara oldu ve garsonlar aynı tavırlarda yaklaşım gösterince oradan da ani bir manevra yaparak kaçmak durumunda kaldık.

Biz yerliler rahat rahat İstiklal Caddesi’nde dolaşırız, gideriz kimse rahatsız etmeden vitrinlere bakarız, kafelere, barlara, türkü barlara, sinemalara girer çıkarız…Orayı neden severiz? Rahat olduğumuz için değil mi? Türk olduğunuz içindir o rahatlık…Taksim’de yabancı olmaya görün…O zevkinizi anında yok edecek nahoş sahneler olacak hep….

Umarım birileri bu trajediye son verdirir Beyoğlu’ndaki. Eskiden beyefendilerin, takım elbisesiz girmediği Beyoğlu’na şimdi yabancılar giremez olmuş…Hiç yakışmıyor…..Benden söylemesi…

23.02.2006

Danimarka’nın Yaptığı

 Her şey bir gazetenin yayınladığı Peygamberimize saldırı karikatürleriyle başladı ve hızla yayıldı tüm dünyaya. İlkokul çocuklarının bile yapmayacağı bir HATA koskoca adamlar tarafından yapıldı�İnsanların inançlarına saygısızlık hiçbir dönemde uygun karşılanmamıştı, gene de karşılanması beklenemez de�. Bazı konular vardır ki tartışmaya bile gerek yoktur ve bunu hepimiz biliriz.

Gazete halen yaptığı hatadan dolayı özür konusunda kararsız, karikatürleri çizenler ise haklılıklarını savunacak kadar zeka özürlü. Sanatçı olarak kabul edemeyeceğim bu insanları zavallı olarak görmek zorundayım. Saldırdıkları konunun üzerinde detaylı düşünmekten aciz bu insanlara sanatçı dersek gerçek sanatçılara hakaret etmiş olacağız çünkü.

Dünya bir delinin kuyuya attığı taşı çıkartmaya çabalarken, ölüden menfaat arayan bir çok çevre de bu bulanık ortamdan nasıl faydalanacağının hesaplarını yapıyor.
– Kimi basın kuruluşları olayların çıktığı ülkelerdeki Müslümanların hırçınlığını göstere göstere, Bakın bu Müslümanlar bir karikatürü bile kaldırabilecek olgunlukta değiller diye haberler yapıyorlar�
– Cep telefonu şirketlerini zengin etme savaşına giren birileri, cep telefonlarına mesaj göndererek insanları bazı ürünleri boykot etmeye çağırıyorlar, oysa yazdıkları listedeki ürünlerin neredeyse hiçbiri Danimarka merkezli ürünler değiller.
– Birileri gene mesajlar göndererek milleti sokaklara davet ediyorlar.
– Yapılan mitinglerin arkasında islamiyeti savunduğunu ve sahiplendiğini iddia eden parti çıkıyor ve onlar da bu toplanan kalabalıkları kendi çıkarlarına alet etmiş oluyorlar.

Arada kaynayan bizim Peygamberimiz oluyor maalesef�.

Müslüman akıllı olmalı� Dinimizin mükemmelliği ne kadar doğru ise , bizlerin cahillikleri de bir o kadar doğru. Eğri oturup doğru konuşmak gerekiyor. Sokaklara dökülerek dininizi koruyamazsınız. Adam döverek, konsolosluk taşlayarak, bayrak yakarak bir şeyleri anlatmaya çalışamazsınız.

Siz bunları yaparken, birilerinin ekmeğine yağ sürmekten öteye gidemezsiniz maalesef�.Partiler sizi kullanır, bizim bu kadar kalabalık toplayacak gücümüz var diye havaya girerler, basın sizleri tüm dünyaya vahşi insanlar diye lanse eder, kendi ülkenizde üretilen ürünleri boykot edip kendi ekonominize zarar verirsiniz, Peygamberi koruyacağız derken daha fazla düsman kazanırsınız�.

Gelin sakin bir şekilde düşünerek, kimseye alet olmadan, zararsız insanlara zarar vermeden, sadece hatayı yapanlara savaş açmayı deneyelim. Kimsenin oyuncağı da olmayalım derim�..

20.02.2006

Republic Of Türkiye

Turkey kelimesi Osmanlı imparatorluğunun son zamanlarında ilk defa İngiliz kaynaklarında, biraz da alay ifade ederek kullanılmıştır. Bazı ülkeler kendilerini GREAT=BÜYÜK, ÖNEMLİ – olarak nitelerken Ülkemizin bir kümes hayvanının ismi ile anılması kabul edilemez. Kelimenin iticiliği ve ülkemizi ne şekilde ifade edeceği düşünülmeden adete ülkemizin isminin İngilizce ifadesi imiş gibi Türkler tarafından da kullanılmış ve kullanılmaktadır. Özel isimler bir başka dilde de aynı şekildedir. Bir zamanlar Habeşistan olarak bilinen ülke tüm Dünyaya adının Etiyopya olduğunu ve bundan böyle Habeşistan olarak gönderilen hiç bir postanın alınmayacağını açıklamış ve tüm dünya Etiyopya adını kullanmaya başlamıştır.

Ya Türkiye !, Bir kümes hayvanının adı ile anılıyor. Uluslararası toplantılarda ülkemizi temsil eden başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm görevlilerin önünde “HİNDİ” anlamında “TURKEY” yazıyor. Bundan rahatsız olmamak mümkün mü ?

Örneğin Mısır. Bu ülkeye Mısır adını biz veriyoruz. Kendileri Mısır adını kullanıyorlar mı ? Uluslararası alanda adı Mısır olarak mı geçiyor. O ülkenin adı “Mısır Arap Cumhuriyetidir. ” ikinci adı yoktur. Arapça yazılışı ile mim , sad ve r harflerinden oluşur ve “şehir, ülke” anlamındadır. Bizim kullandığımız mısır ile ilgilisi yoktur. Benzerlik nedeniyle ve Türk dilinin fonetiği nedeniyle Mısr yerine kullanılıyor. Ama sadece biz kullanıyoruz. İngilizler Egypt diyor. Ülkelerden bir tanesi kendi dilinde bize hindi dese dikkate almayabiliriz.

Bir başka örnek ise Hindistan. Siz hiç uluslararası bir toplantıda Hindistan diye bir kelime gördünüz mü? Aynı hata. Hindistan bu ülkeye sadece Türklerin verdiği bir isimdir.Uluslararası isim değildir. Malezya mal mı oluyor diyenler de aynı şekilde.Bizim ismimiz Türkiye kelimesi bir ülkenin dilinde başka anlama gelebilir.Bu önemli değil. Bütün dillerde tek tek ülkemizin adının iyi anlama gelmesi gerekmez. Ancak bir de uluslararası ülke isimleri vardır.

Uluslararası toplantılarda bu isim kullanılır. Türkiye’nin uluslar arası toplantılarda adı İngilizlerin söylediği Turkey olarak geçiyor. Varsın İngilizler Turkey demeye devam etsin. Ancak bize Turcia, Turkia gibi değişik şekillerde söyleyenler de var. Onlar da devam etsinler. Ancak uluslararası bir toplantıda ülkemizin adı bizim söylediğimiz şekilde Türkiye olarak geçmelidir.

Diyorlar ki Türkiye kelimesinde bulunan ü harfi Avrupa dillerinde yokmuş. Bu nedenle sorun oluyormuş. Avrupa Birliği toplantısında Türkiye delegesinin önünde Turkey=Hindi yazarken Yunanistan delegesinin önünde bırakın Latin harflerini Yunan alfabesi ile ELLAS yazıyor. Yunanlıların hiç bir harfi batı alfabesinde yok. Ülkesini ve dilini seven Yunan delegesini kutluyorum.

Türk delegesine söyleyecek söz bulamıyorum.

ASLINDA YAPILACAK TEK ŞEY HÜKÜMETİN BİR AÇIKLAMA YAPARAK 1 YILLIK GEÇİŞ SÜRESİ SONUNDA TURKEY YAZILI HİÇ BİR POSTA’NIN KABUL EDİLMEYECEĞİNİ DÜNYAYA AÇIKLAMASIDIR. HABEŞİŞTAN BÖYLE YAPTI. ETİYOPYA OLDU. BİZ BÜTÜN LOGOLARIMIZI TÜRKİYE DİYE YAZSAK DA TURKEY DİYENE ENGEL OLMAYACAKTIR. BU NEDENLE RESMEN BELİRTTİĞİMİZ YOL İZLENMELİ.

Medya ve Hükümeti göreve davet edelim.

“Republic of Turkey = Hindi Cumhuriyeti” Bu ismi istemiyoruz.

“Republic of Türkiye” olmalı.

Bu kampanya sonuç alınıncaya kadar sürecektir. Elbet bir gün bu ülkenin adının Türkiye olduğu ve Turkey olarak gönderilen postaların alınmayacağı dünyaya ilan edilecektir. Uluslararası toplantılarda Cumhurbaşkanımızın önünde Turkey (Hindi) değil Türkiye yazdığı günler gelecektir. Sadece eski fotoğraflara bakarken Turkey yazısını görüp “Ne kadar duyarsız” olduğumuza şaşıracağımız günler gelecektir…

Yazan: Melih AKGÜNGÖR

18.08.2005